18 Nisan 2013 Perşembe

İLÂHİ AŞK,

İlâhi sistemde; Âşık ve maşukun sureta varlığı olan Âdem ile Havva’dan itibaren, sevgililerin her biri ne kadar birbirlerine düşkün olsalar, muti olsalar, fedakâr ve vefakâr olsalar da fanidirler. İkisinden biri mutlaka ölür. Muhabbet-i İlâhide ise ölüm yoktur. Muhabbeti ilahi; yarattığı, var görünen her şeyi, sevgi ve muhabbetle sarmalamıştır. Bundan dolayı biz de mahlûku severiz, ama yaratanı unutacak kadar yaratığa güvenir ve bağlanırsak, sonu hüsrandır!

(Bu sevgi ve muhabbetin gücüyle) Enerji maddeye, madde enerjiye dönüşür!
Dünya, yer, gök, maddenin bütünü ile enerjiye dönüşmesine kıyamet denir. O enerji de tekrar başka bir maddeye dönüşür. Böyle devam eder; çekirdekten filize, filizden dala, daldan meyveye, meyveden toprağa düşmeye… 

Mahlûkat ağacının, çekirdeği sevgidir. Âdem ağacının çekirdeği de bünyesinde taşıdığı binlerce tohumdur. Ana toprağına atıla atıla, ademiyet ormanı bugünkü mevcuduna vardı! 

“Ben sana şahadet ederim”. Önce insana bunun için benlik verildi. Hatta kulun varlığındaki şah damarından ona Ben daha yakınım dedi Allah. ( Bu ayet, insanın Allah’ın varlığına şahadet ettiğini söyler) 

Ey insan! Seveceksen, mevkili, varlıklı, hükmü olan, zevalli ve ölümlü olan bir insanı değil; yarattığı bin bir güzellikten baki olan güzel Allah’ı sev! Mükemmel olan, ancak Allah’tır.

Kul mükemmel olmaya değil, kâmil olmaya çalışmalıdır. 
Kamil olmak istiyorsan, kapasitesi sınırlı olan mahlûktan değil, sonsuz ve vasi olan HALİK’ten iste! 

Eğer bu hilkat âleminde korkar ve tedbirli olmak istersen, takdiri Huda’dan kork! 
Sığınacak bir yer istiyorsan, sınırlı olan mahlûktan değil, sığınacak yeri sonsuz olan Allah’a sığın! 

Mahlûkatın içinde en üstün yaratık insandır. Ona verilen rütbelerin, en üstünü de ilimdir. İnsan bu bapta yüce yaratıldığı için; izafi ilimden İlm-i Billah’a varmalıdır. 

Bunun için insanoğlu, bu geçici hayatta öyle sıkıntılar çeker ki, Allah’ın “El KASİB” esmasından,
“El BÂSİT” ferahlatıcı hususuna ulaşır. Bu yüzden yeryüzü dar gelmeğe başlar ki, bir gün terk edeceğimiz bu dünyaya fazla sarılmayalım diye. Ancak Allah “El VEDUD” (sevgi) esması ile dünyayı yarattığı için biz de kendimizi ve dünyayı severiz. Bu dünya sevgi ve muhabbeti eninde sonunda âlemlerin Rabbine varmalıdır.
 
Ancak, sebeplere takılır kalırsak, sebepleri yaratan Maksadullaha varamayız!
Bütün tecelligâhtan maksat, aslımıza rücudur. Allah ne yarattıysa bu maksatla yaratmıştır. Yaratmamışsa böyle bir maksat yoktur.

Aslına rücu, Halik’ ten mahlûka, mahlûktan Halik’e dönüş aşkıdır. 

5 Nisan 2013 Cuma

İç savaş (Cihad) ;


İnsan hayatında her savaş fani, iç savaş (Cihad) bakidir. Çünkü her düşmanın bir dost olma ihtimali vardır da, insanın kendinin kendisine dost olmasının imkân ve ihtimali yoktur. Meğerki kendini HAK’ KA sala. İnsana belâ olan bu dediğimiz huyun değişmesi için, çok uyanık olması ve ömürlük bir iç savaş başlatması gereklidir. 

(Bu iç savaşı kolaylaştırmak için ) Allah, insanın; güzel eylemlerini, hasenatını ve Salih amellerini, ‘benim harekâtımdır’ diyerek kendine mal etmemesi için, yani kibir, gurur, riya gibi yanlışlığa düşmemesi için, onu halden hale koyar, uğraşısını boşa çıkarır. Yani tam anlamı ile onu iflasa sürükler.  En yararlı eylemlerde bulunduğunu zannederken Allah’ın; yaptıklarını onun aleyhine çevirmesi, insanın benliğini kırıp, ‘Allah’ demek lütfuna kavuşturmak içindir! İnsan böyle olaylarla karşılaşarak nefsini yener ve iç zenginliğine kavuşur. (Nefsini bilmek ve onu kontrolü altına alabilmek, öz’ü açığa çıkarır, işte o zaman insan öz’ünü, Rabbini bilir (kendi esmasını tanır)).

İç zenginliği; söz dağarcığındaki karşılığı olan irfan, ihsan ve hikmet kelimelerinin manalarını bilmekle değil, onların hallerine sahip olmakla mümkündür.(İrfan kelimesi, kendi nefsinden yola çıkarak Allah’ı bilmek demektir)  Bilgisine sahip olduğun bir şeyin, kendisine de sahip olduğun anlamına gelmez. Bu cehalet ve uyanıklık sayılır.
Bu haller yaşanmadıkça anlaşılmaz, sözle de olmaz! 
Okuyarak bilgiyi, düşünerek hikmeti, yaşayarak tecrübeyi, duyarak irfanı elde etmek; gayret ehline mümkündür. Kıraatle, tilavetle, tefekkürle, zikirle yani, daima O’nu anma ile Allah’a varılır.

İnsanın eşrefi Can’dır;

Mahlûkatın eşrefi insan, insanın eşrefi ise candır, idraktir, kalptir. Yeri de gönüldür.
Bedende, canı belirleyen hareketin motoru kalptir. Hareket ondan gelir, ondan son bulur.
Bu motor emr-i ilâhiye bağlıdır ve iletişim beyin vasıtası ile olur. Beyin ilâhi antendir!
Yüreğe Allah tarafından verilen hangi güç (esma) hâkimse, bedene de tüm fonksiyonları ile birlikte o güç, hâkimdir. Kişi gönlünü neye kaptırmışsa gözü de onda olacaktır. Yani gönlünü kime kaptırmışsa, yüzü de ona dönük olacaktır. Bundan maksat, Esmadan müsemmaya (Allah’a) dönmektir. O da maksadullaha (Allah’ın maksadına) ermektir.

Onun için zararlı olup-olmadığını bilmeden bir şeyi ısrarla istemek, gururlanıp ‘benim dediğim, benim istediğim olacak’ demektir. Bu haddi aşmaktır. Her şey Allah’ın rahmetinin esiridir. Yaratmak Allah’a mahsustur. Biz neyi önceleriz, neyi geri atarız, hele bir kendimize bakalım. Değerli şeyleri erteliyoruz, değersiz şeyleri öne alıyoruz. Allah’ın cömertliğine bak, bir de senin gururuna bak! Neyine güveniyorsun!

İnsan Halik’i tarafından yüce, halife yaratılmıştır, madde âlemi ona secde etmiştir, onun emrine girmiştir ama bir taraftan dikkat et, aşağının aşağısı da sen olabilirsin.
Allah’ın iradesi de insan üzerinedir, insan bu idrakle kulluğunu idrak eder. Firavun kesilmez. 

Her son yeni bir başlangıçtır.

Her oluş, bir çekirdek her çekirdek yeni bir oluştur. Allah özne, gök nesnedir. Varlık mucizedir. Açık bir ayet ve okunacak açık bir kitaptır.
Merak melekesi olmazsa bir şey öğrenemeyiz. Hakikati arayan er geç bulur. Güzellik gözün çektiğidir. Gönlün çektiğine hele bir bak!
Müslüman evrenseldir. Ta âdemden beri vardır. 
Şu 3 esasa tabi olan Müslümandır.

1. Yaratıcı vardır
2. Ahreti bilmek
3. Bir değer üretmek 

Makro, mikro, ruhtan maksat evrendir. Ruhun evrendeki hali, bir de insandaki hali ile düşün!
Bunlar birbirinden ayrı değildir. (Ruh birdir) 
Allah’ı görseydik ölürdük, ölünce göreceğiz! 
Din sadece şekilde hareket etmek değildir. Evrenin ruhundan, onay almak lazımdır. 

Ayrı, gayrı dinindedir, dininde
Acı tatlı dilindedir dilinde
Kötü iyi, zihindedir, zihinde
Her şey yerli yerindedir, yerinde…

Sadıklarla beraber olun! Sizde sadıklardan olasınız.

Allah kimseyi yalnız bir başına bırakmaz.

Sohbette keramet vardır. Allah’la sohbet vahi ile sohbet etmek daima yenilenmek lazım. Sohbet kitaptan üstündür. Göz göze, yüz yüze…