27 Ocak 2013 Pazar

Sevgiyi bulanda fıtratın gereği, bir üst oluş meydana gelmiştir!



Ne kadar okursan oku, kendini bilmezsen cahilsin!
Kendini bilmeyen, yerini bulamaz, savrulur, yol alamaz, dolaşır durur.
Bu yoldan kopuş; sahibini ‘kendini bilmekten’ büsbütün mahrum eder. Böyle olunca da, o kendini sahte bir benlik içine sokar.
Yerini bulan ise, sükûn içindedir! Sükûn içinde olanın kalbi sevgi ile dolar!

Allah sevdiği için var etti. Biz ise var olanı sevmişizdir. O, sevince varlık var olmuş, biz ise, var olunca ancak sevebilmişiz.

Sevgi, vicdanlarda peşinen var olan ezeli bilgiyi hatırlamak ve unutmamaktır.
Sevgiyi bulanda fıtratın gereği, bir üst oluş meydana gelmiştir!

Sevgi huzur, nefret ise huzursuzluk verir. Sevgi pozitif, nefret ise negatif bir şeydir. Sevgi insanı arttırır, nefret ise bir şey katmaz, kayıp ettirir.
Nefret, kaybetmek ve azalmaktır.

El ilâh; sevginin, sevgiyi yitirmekten dolayı duyulan korkunun, azametinden dolayı duyulan ürperti ve endişenin, yüceliğinden dolayı duyulan saygının muhatabı olan ve bütün bunlardan dolayı, ibadete layık olan ALLAH’tır.

ALLAH yeter!

ALLAH; varlığı kendinden başkasına muhtaç olmayan, tüm mükemmellikler kendisine ait bulunan, tüm noksanlıklardan uzak olan, tüm hamd ve senalar kendine mahsus olan, mutlak aşkın, yaratıcısının adıdır.

Bütün varlık, Allah’ın varlığına atıf yapan bir ilmin, alametidir.
Alameti inkâr, malumu inkârdır; malumu inkâr ise ilmi inkârdır. Dünya, Allah’ın ilmini sergilediği yerdir. Âlemin her zerresi, ilâhi ilmin sofrasıdır ve her an ilâhi bir laboratuar gibi çalışır. Bu ilim insana sunulmuştur.
İnsana gaflet ve bigânelik yakışmaz.

Bütün varlık, cin ve melekût hususiyetini taşır. Şüphesiz başta insan, ama “bir insan tüm insandır.” İnsan, Allah’ın sıfatlarının tecelli ettiği en mükemmel yerdir. Onun için ona, halife denmiştir. Varlık, eşkâli aksettiren bir ayna gibidir. İnsan da, bu aynada bütün ilahi kemali ve manâları aksettiren aynadaki sırdır.
Allah de! Gerisini bırak! İlâhi sistem yerindedir.

Bütün varlık, sıfatı ilahi ile yani Esma-ül Hüsna ile canlıdır. Oluşta;
ESMA-ÜL HÜSNA’NIN HER BİRİ ALLAH’I TANITIR;
BUNLAR CEMİ ALLAH’TIR!

Fıtri yapıda olan her varlık, bilhassa insan, mutlak bir Allah’ın esması ile kabildir. Esmana, yani Allah’ın sıfatı esmasına dayan (Esmasını bilen kendini ve yolunu bilir!)

Allah’tan korkan, onun düzenine karşı gelmeyen, yani haramdan ve şüpheli şeylerden sakınan bir insana; güvenilir, itimat ve itaat edilir. Ondan kimseye, zarar gelmez. Aslında bütün bu maddi ve manevi oluşlar; bu sanal dünyadan, gerçek dünyaya dönmektir.

Tasavvuf; Onun yoluna girenlerin ihlâsla yaşamı elde etmeleri için, gösterişten, dünyaya yönelik çıkar hesaplarından arınmaları içindir. Bunu elde edenlerin kalbi, Allah sevgisi ile dolar. Ondan uzaklaşan, kendini kötü hisseder. Onlar daima Allah dostları ile salihlerle birlikte olurlar.

Mürşidi Kamil, sözlü veya sözsüz daima ALLAH sohbetİ eder. Susarak; onların konuşmalarını, kalbe ve gönle hitaplarını bekler.

(İnsana) Sadece vahiy mi cevap verir? Hayır.
Yalnız satırlara değil, sadırlara yazılmış bir kitap ta aynı cevabı verir!

Nefes çok mühimdir.

Almak ve vermek, dünyayı almak ve vermektir. Nefesi alırız, bir müddet sonra bırakmak mecburiyetindeyiz. Ama tekrar almalıyız, hayatiyettir. Mutlak nefes ilâhi nefestir. O, Hayy-ul Kayyum’dur.

Bu âlem, kevn ve fesat oluş ve bozuluş, hayat ve ölüm âlemidir. Her halk olan varlık, bu ilahi kanuna tabidir. Öldüren ve dirilten odur.
Hû, ta ciğerden çıkan bir sestir. Aslında sesten öte, bir nefestir. Nefes, canlılığın alâmetidir. Hû, sıradan bir nefes değildir.  Nefes olan varlıklar içinde, insanı enfes ve eşref kılan bir nefestir. Nefes almamak, ölüm alâmeti ise, onsuz kalmakta manevi ölüm alâmetidir. Onun için Hû zikri çekilir.
‘Ben, ben, ben’ diyenler kendi nefislerini tekzip eder. Bunun için çıkmayan candan, ümit kesilmez.

Yuhyi ve yumitidir. O ol der. O da oluş sürecine girerek, kendi kemaline doğru sürekli yenilenerek var olur. Kûn ve yekûn. Bu gayri iradi tesbihi, iradi olana çevirene ne mutlu!


Dışta olma içe bak,
Dışın fani, içinse baki…

 

6 Ocak 2013 Pazar

Cümle canlı, hep Allah’tan varlık oldu.

 
Emir Kûn’dan, Rahman ve Rahim olan Hak’tan olunca, cümle canlı, hep Allah’tan varlık oldu.
Varlığın ulu merkezi Allah’tır. Sen de varlığının, hayatının merkezine Onu koymaya çalış!

İlahi sistem; bütün varlıkta olduğu gibi insanın da, hem bedeni hem de ruhi ihtiyaçlarını dikkate almış, madde ile mana arasında ahenkli bir denge kurmuştur.
Kimseye ve hiçbir şeye gücünün yetmediği görev yüklememiştir.

Ruhun heva ve hevesi, Âdemoğlunun balçığı ve hamuru ile tezahür etmiştir. Dolayısı ile heva, Âdemin tıynetinin terkibi ve Âdemoğlu’nun ruhunun da gıdasıdır.
Hevayı terk etmek, kulu sultan eder.

Allah’ın zahiri hükümlerine riayet edene kul denir. Kul; kendisini bu vasıflarından fani kılan celâli keşfetmesiyle, celali eşyada temaşa etmesiyle, lâtif, saf ve mücerret bir ruh haline gelir. Doğmadan evvel olduğu hale gelir.

Bu âlem, hayatı olmayan ölüm, bundan sonraki âlem ölümü olmayan hayat!
Sureta izafi ve siret hayattan, hakikat varlığına ölümsüz ebedi, var olan hayata!

Nefse dair:

Nefis, geçici ve batıl olandan başka bir şeyle sükûn bulmayan bir şeydir. Nefis hiçbir zaman Hakk’ın yolundan yürümez. Nefis kendini tanımadığı için, Hakk’ı da tanımaz.

Canım layık mı ola
Lütfüne mazhar mı ola
Kendi özür nasıl bula
Senden kerem senden ata

Nefsimle baş başa koma
Gark etme dert ile gama
Dünya senin ukba senin
Sensiz etme sensiz koma

Mutlu, garip bir kulun
Ne onundur, ne de bunun
Sensin ancak senin nurun
Dertten halâs ede kulun

Veciz sözler

Melâmet hırkasını giymek, levm edilmek için, önce halkın makbul ve muteber saydığı bir zat olacak ki ondan sonra halkın kendisini reddetmesinin bir manası olsun. O, öyle bir davranış şekli ortaya koyacak ki halk onu levm etsin.

Yüce Allah, delaletin ta içinde bulunan bir kulunu doğru yola, sırat-ı müstakimde olma haline lütfetmeye kadirdir.

Çok üzülmek, çok sevinmek, çok etki doğurur. Bu dünya’nın işidir. En iyisi orta yol, az sevinç, az üzülme…

Vicdan, Allah tarafından insanlara verilmiş ilâhi bir kuvvettir. Vicdan, ruhun bir özelliğidir. İnsan, iyi şeylerle kötü şeyleri birbirinden ancak vicdanla ayırabilir. Vicdan, insanın hareketlerinden belli olur. Kimse kimseyi, vicdanının etkisi altında tutamaz. Vicdanlara muttali olan ancak yüce Allah’tır.

Bir millet, bir topluluk Nuh’u yarattıysa, tufanı beklesin!

İbretle hele bak, hali dünyaya
Kimi gitti, kimi kaldı bekaya
Bir süreçtir, gelir geçer anlaya
Ecel dendi, sonunda bu davaya

Uyku, Allah’ın dostları üzerindeki ihsanıdır. Biz uykudayız, gördüklerimiz de rüyadır.